Herkesin bir ömrü
olduğu gibi makinelerinde bir ömrü var. Evimizdeki bir alet bozulduğunda
genellikle böyle düşünürüz. Aslında her şeyden
önce insan bazen bütün bu tüketim çılgınlığından önce yani sanayi devriminden
önce yaşamanın nasıl Bir his olduğunu
merak ediyor. Artık yeni eşyalar almamız için mevcut eşyalarımızın eskimesi
veya bozulması gerekmiyor. 2010 Norveç yapımı
The Light Bulb Conspiracy belgeseli de bizlere makine ve eşyaların sanayi
devrimi sonrası çok uzun Ömürlü üretildiğini
ancak daha sonra bunun satışları düşürdüğü fark edilip satılan her ürünün
belirli bir çalışma süresi ile üretildiğini örneklerle ortaya koyuyor. Uzun
zaman önce internette 40lı yıllardan beri yanan bir ampulden bahsediliyordu.
Bir itfaiye merkezinde yanan bu ampul bu belgeseli izleyene kadar ilgimi
çekmemişti. Belgesel ampul tarihi ile
başlayarak ilk başta ampullerin 150 bin saat çalışacak şekilde üretildiğini fakat daha sonra satışların düşmesi ile çalışma süresinin 1000 saate kadar düşürülmesini, ve bu durumun satılan bütün eşya ve makineler için standart olması anlatılıyor. Öyle ki bu durum Amerikan yasalarına dahi girmiş. Bu durum insanın yüzüne vurulunca insan kendi tüketim alışkanlığını sorgulamaya başlıyor. Belgeselde mutluluk seviyemizin tüketimle beraber düştüğü örneklerle açıklanmış. Tüketerek mutlu olmuyoruz. Kullanılıp çöpe atılan ürünlerin bir de doğaya verdiği zarar boyutu var. Aslında yeterince kullanmayıp attığımız her ürün ile bir şekilde doğaya ihanet ediyoruz. Kullandığımız bir makine bozulduğunda tamir fiyatının yeni makine fiyatı ile bilerek aynı verilmesi yani insanları yeni makine almaya zorlamanın da altı çizilmiş belgeselde. Kullanılmış elektronik ürünlerin gemilerle Gana'ya yollanması ve orada çevre felaketlerine yol açması belgesel yönetmeninin gözünden kaçmamış.
başlayarak ilk başta ampullerin 150 bin saat çalışacak şekilde üretildiğini fakat daha sonra satışların düşmesi ile çalışma süresinin 1000 saate kadar düşürülmesini, ve bu durumun satılan bütün eşya ve makineler için standart olması anlatılıyor. Öyle ki bu durum Amerikan yasalarına dahi girmiş. Bu durum insanın yüzüne vurulunca insan kendi tüketim alışkanlığını sorgulamaya başlıyor. Belgeselde mutluluk seviyemizin tüketimle beraber düştüğü örneklerle açıklanmış. Tüketerek mutlu olmuyoruz. Kullanılıp çöpe atılan ürünlerin bir de doğaya verdiği zarar boyutu var. Aslında yeterince kullanmayıp attığımız her ürün ile bir şekilde doğaya ihanet ediyoruz. Kullandığımız bir makine bozulduğunda tamir fiyatının yeni makine fiyatı ile bilerek aynı verilmesi yani insanları yeni makine almaya zorlamanın da altı çizilmiş belgeselde. Kullanılmış elektronik ürünlerin gemilerle Gana'ya yollanması ve orada çevre felaketlerine yol açması belgesel yönetmeninin gözünden kaçmamış.
Bu konuyla yani geri dönüşüm ilgili olan
biri olarak bu belgesel benim farkındalığımı arttırdı. Tüketim toplumu ve
kapitalizm ile ilgileniyorsanız bu belgesel tam size göre.
0 Yorumlar